15 Mayıs 2010 Cumartesi

Everything is the same. What about you?


90'larda çocuk olup da Oya-Bora'yı bilmeyen yoktur. Pek severdik ilkokuldayken.Şarkılarını hep bir ağızdan söyler, bir de anlamayan olursa diye onların da kliplerinde yaptıkları gibi, şarkı sözlerini anlatan çeşitli el kol hareketleriyle pekiştirirdik. Geçen arabada giderken radyoda "Ara beni" çalmaya başlayınca "sesini açıııınnn" diye çıldırdım..Niyetim nostalji yapmaktı ama şarkının sözlerine dikkat edince 26 yaşındaki kulaklarıma inanamadım:
Biz senle ne geceler yaşadık
Fırtınalar koptu gövdemizde
Derken bıçak gibi kesip gittin
Ben sormadım sen söylemedin

Senden sonra da oldu aşklarım
Ama inan yok hiç eski tadim

Neden bıçak gibi kesip gittin
Ben sormadım sen söylemedin

Ara beni her canin istediginde
Çılgın şeyler aklına geldiğinde
Bulursun aynı aşkı bende
Ara beni fazla bekletme

Ara beni öptum seni seni
Çok özledim, deli gibi
Ara beni öptum seni seni
Çok özledim, deli gibi

Ya şu sözlere bi bakar mısınız? :)Tam bir "bootie call" şarkısı!!!!! İlk defa şimdi dinlemiş olsam şaşırmam tabi ama 9-10 yaşında şarkıyı bağıra çağıra söyleyen hallerimiz gelince aklıma gülmeden duramadım! Diğer şarkılarının sözlerini de şöyle bi aklımdan geçiriverdim,neyse korkacak bir şey yok:) (Bu arada "bak dikiz aynam kalaylı" ne demek yaaa? )

Hatırladığım ve en çok sevdiğim diğer Oya-Bora şarkıları:
*Saraylı
*Seni Bana Yazmışlar
*Sevmek Zamanı (hala gözlerim dolmadan dinleyemem)
*(ve tabi ki) Bana Bir Masal Anlat Baba

Düşünüyorum da 10 yıl önce bir Sezen Aksu şarkısından aldığım tatla şimdiki bir mi?Bir 10 sene sonra da bambaşka şeyler hissettireceği kesin.. Ya da yıllar önce okuduğum bir kitap, izlediğim filmler..
Before Sunrise'ı, Sunset'ten daha çok sevmemin nedeni de 20li yaşlarda olmam belki de. Hasan demişti ama,bence 30lu yaşlarda kesin Before Sunset'i daha çok severiz, diye..Gerçi o konuda şüpheliyim, ilkinden daha iyi devam filmini kim kaybetmiş de biz bulalım.

Erkek, dişi, rus, türk, isterse fildişi adasından olsun farketmez, hepimizin ortak özelliği bir zamanlar çocuk, dolayısıyla biraz saf-salak olmamamız. Ne güzel şeydir o çocuk saflığı yahu! Gel de kıskanma şimdi veletleri. Keşfedecek, öğrenecek ne kadar çok şeyleri var. Hoş bizim de öyle ya.

Bi ara en çok sevdiğim 90lar şarkılarının da listesini yapayım bari, hem sözlerine de şöyle bir göz atarım. Bakalım şaşaşırtacak neler çıkacak.

12 Mayıs 2010 Çarşamba

Young or Old?

Geçip giden huuuu zamanlarııı..

"10 yaşındayken hayatımızın onda biriydi bir yıl. Ellimize geldiğimizde ellide biri oldu. "5 kat hızlı geçiyor yani" demiş bir yazısında (her karşılaştığımızda keşke benim de hocam olsaydı diye düşündüğüm sevgili aile dostumuz) Erbuğ Keskin.

Oh be! Yani bi tek ben öyle hissetmiyorum, demek ki büyüdükçe insana zamanın daha hızlı geçip gidiyormuş gibi gelmesinin bir açıklaması var! Hem "gibi" de gelmiyorlarmış, aslına bakarsan.

50'me gelmeme daha çok var diyeceğim de demekten korktum bi an. "YİRMİYEDİİİİİ" ne kadar büyük bir yaş gibi gelirdi bana. Bak şimdi bi kaç ay ötesindeyim ve benim için sadece yirmiyedi. yirmisekiz, yirmidokuz ve otuz. Neyse, ne diyodum, 50'me geldiğimde olabildiğince az keşke ve ve mümkün olduğu kadar iyi ki ile başlayan cümle kurabilmeyi diledim şimdi.

"Things must be done before 30" diye kafamın içine yazdığım bi listem var,bunun her dekat için farklı bir versiyonunu çıkarsam acaba faydası olur mu?
Düşündüm de..Hiç sanmıyorum. İnsan en sevdiği sözleri bir an için nasıl da unutuveriyor:

''Tanrıyı güldürmek istiyorsan... ona planlarından bahset!"(Aamores Perros)

27 Nisan 2010 Salı

I'm back baby!!!!!!!!!!!!




Hem de öyle böyle değil!!!!!!!!!!!...TUS muhteşem geçti ve bundan sonraki blog hayatıma dermatoloji asistanı olarak devam edicem, demek isterdim:) Ama Eylül'e kadar kronik tusiyer sendromu devam edecek.(Bu arada bu sendromu tanımlayan 13249023425345. tıp öğrencisi/doktoru olarak da tarihe geçicem, belirti ve bulgular başka postta..(evet ders çalışırken kafayı yedim, ne var?:)
TUS o kadar iyi geçmedi madem, eee bu ne sevinç bu kadar ünleme heyecana ne gerek var? Yok işte öyle değil..Sonunda yaşam enerjim, beni ben yapan pozitifliğim, göz bebeklerimin taaaa içinden gelen gülüşlerim, motivasyonum......herşey işte herşey geri geldi! 3-4 sene önce beni terk etmişlerdi, arada sırada uğrama lütfunda bulunuyorlardı ama nihayet hepsine kavuştum! Yok yok aşık olmadım, zaten aşıktım:) Sadece yapmam gerekenlere odaklanıp, değiştiremeyeceğim şeyleri kafaya takmayı ve retrospektif düşünmeyi bıraktım! Bunu nasıl başardım? Secret yapmadım, kişisel gelişim kitapları falan okumadım, yogaya da başlamadım:)) Oldu işte, negatif olan ne varsa aklımda, hayatımda bulanıklaştırmayı başardım bir şekilde..Ve evet gerçekten ama GERÇEKTEN mutluyum artık!
Özlemişim yahu kendimi:))

3 Mart 2010 Çarşamba

My precious ones


My brand new baby (aka Joker EGO'10:) in my bf's hands. Just came from Manchester couple of days ago..I can't wait to try it on my opponents;)

19 Şubat 2010 Cuma

Right here, right now


Herhalde 7-8 yıl oldu Mad Love'ı izleyeli,belki de daha fazla. Drew Barrymore'un ailesinin kendisini intihara teşebbüs ettiği için yatırdığı akıl hastanesinden erkek arkadaşıyla (Chris O'Donnell) kaçış öyküsü. Kafamdaki aşk kavramının belki ben bile farketmeden şekillenmesine neden olan bir sahnesi, dün alakasız bi konuşma sırasında geldi aklıma:
Casey elleriyle Matt'in gözlerini kapatır ve arabayı onun direktifleriyle, ona güvenerek kullanmasını ister. Trust me'dir oyunun adı. Sevdiğinin ellerine hayatını bırakabilme, ona sonsuz, kayıtsız şartsız güvenme, "ama"sız güvenebilme oyunudur, ki cesaret ister, çünkü yanılıyorsan yani yanlış kişiyse sırtını yasladığın, düşüp paramparça olma ihtimalin vardır. Bunu göze alabilmek de değil midir aşk, yolun sonununun nereye çıktığını bilmeden gözün kapalı onunla her yere gidebilmek, acabalar olmadan sonunu düşünmeden ya kafandaki tilkileri ve soru işaretlerini kovalayıp, bir nevi trans haline geçmektir.

Ne demişti Ragıp Bey İsyan Günlerinde Aşk'ta; "Sevdiğine güvenebilmenin lezzeti başka hiçbir şeyde yoktur."

Aşk kaç yıl sürer, ömürlük müdür, sonsuz mu bilemem, ama bana kalırsa anlıktır anlık! Sezen Aksu her bahar aşık olur, belki sen her gün..Şanslıysan aynı kişiye, ya da farklı farklı yüzlere. Seni seviyorum diyen bir sevgilin yalan söylüyor olma ihtimali daha fazladır, "sana aşığım!" diyeninden.

Ve eğer başarabiliyorsan, kollarını açıp rüzgarı yüzünde hissettiğin o an gerçekten ama gerçekten mutluysan, aklında sadece sevdiğin var ve başka hiçbir şey yoksa, nereye gittiğiniz umrunda bile değilse..Lucky you!

2 Şubat 2010 Salı

Yaşın ilerlediğinin dannnn diye yüzüne vurulması!


Doğumunu bildiğim kuzenlerim boyumu geçince hissetmiştim bir de bu duyguyu. Tamam 26 yaş "yaşlandım" demek için biraz erken ama, bu nedir yaaa?
Keşke sen hep bebek kalsaydın Spencer..

27 Ocak 2010 Çarşamba

Erkeklerin kadınları asla anlayamayacağı bazı durumlar vardır..


...ki bunlardan biri de bir ayakkabıya ya da çantaya gözümüzü bile kırpmadan bir servet harcabilme potansiyelimizdir. Üzgünüm ama bu noktada bizim için önemli olan işlevi değil! Bu marka takıntısından çok öte bir durum. Bilmem bunu kendine izah edebilmiş olan var mıdır?
Bir ayakkabıya aşık olup da en iyi ihtimalle belki bir kez giyebileceği halde satın alan ve sadece "ona sahip olma" duygusunun mutlu ettiği ve bundan en ufak vicdan azabı duymayan (ben dahil) pek çok dişi varlık tanıyorum. Zaten maksimumda çalışmayan mantık sistemimiz ayağımızı yerden 6-7 cm kesecek bir nesne karşısında tamamen iflas ediveriyor işte bazen:)

***************



*Canım günlerdir hiçbir şey yazmak,yapmak istemedi. Sadece TUS çalışmaya "çalışmak"la geçirdim günlerimi ki bu çaba eylemin kendisinden bile daha zor.

*8 yıl aileden uzak yaşadıktan sonra "hadi kızım yemek ye!" "O ne öyle üstün incecik!" gibi sözlere alışmak çok zor geldi bir anda. "Ya ben acıkınca yerimm! Üşümüyoruuuummm!" diyerek direnmeyen kalksam da ne fayda, bu diyarlarda geçersiz bu karşılıklar. Onlara belli etmiyorum ama (tabi aşırıya kaçmadıkları sürece:) çok da şikayetçi değilim bu durumdan ehiii:) Birilerinin sen ne yaparsan yap seni seveceğini,düşündüğünü ve kolladığını bilmek güzel şey.. Ama bi süre sonra feci sıkılırım, onu da biliyorum..Hem sınavı hem de yeniden özerkliğimi kazanmak için ders çalışmam lazım yani:)

*Günlerdir kapalı olan hava benim ruh halimle paralel seyretmeyi kafasına koymuş olacak ki bu sabah güneş açmaya karar verdi; perfect timing! :)

*Hadi bakalım o zaman ders çalışmaya devam, bu kadar gevezelik yeter..Arayı bir daha bu kadar açmak yok, söz...